Song-i (Kang Hye-jeong) yakışıklı meslekdaşı Jin-ho (Bae Su-bin) ile çıkmaya başlar. Bir süre sonra, Jin-ho'nun kendisini aldattığından şüphelenir ve "öteki kadın"la yüzleşmeye gider. Ancak, bir değil, iki kız arkadaşı olduğunu öğrenir: biri, seksi ve başarılı bir parti organizatörü olan Jin-ho'nun ilk aşkı, Jin (Han Chae-young), diğeriyse gözüpek, genç bir üniversite öğrencisi Bo-ra (Heo I-jae)'dır. İşin tuhafıysa, erkekler konusunda onların da benzer zevkleri olduğunu anlayan Song-i, harika bir arkadaşlığın temelini atmak üzeredir.

"Good Morning President" Kore politik hayatını mizahi bir yaklaşımla ele alıyor. Ji-wook Cha (Dong-Kun Jang) Güney Kore Cumhurbaşkanıdır. Çocukluğundan beri Lee-yeon (Chae-young Han) 'a aşıktır ve bir gün sevdiği kişinin rakip partinin sözcüsü olacağını öğrenir. Lee-yeon'un babası da , Jeong-ho Kim (Sun-jae Lee), Cumhurbaşkanlığı yapmış ve Başkanlığının bitmesine 6 ay kala piyangodan büyük ikramiye kazanmıştır...

Ünlü menajer Seung-min (Eom Tae-woong), gülümsemesiyle ve masumiyeti ile ünlü genç yıldız Jin-a'nın seksi görüntülerinin yer aldığı cep telefonunu kaybetti. Görüntülerin medyaya düşmesinden korkuluyor. Seung-min hiç bir seçeneği olmadığına karar vermiştir. Telefonunu bulan adamın yani Park Yong-woo'nun tehlikeli emirlerini yerine getirecektir...

Unjoo'nun bir gece intihar etmesinden sonra katolik kız lisesinde garip söylentiler yayılmaya başlar. Unjoo ile aynı okulda okuyan kız kardeşi Jung-un, ablasının ölümüyle ilgili şüpheleri vardır. Jung-un ısrarcı araştırma sonrasında, olayın gerçekleştiği gece Soy, Eugena, Eun-young ve Unjoo, dördünün beraber kanları üzerine ant içtikten sonra, intihar etmeye söz verdiklerini öğrenir. Ama diğer üçü hâla hayattadır, tek ölen Unjoo'dur. Dört kızın ölüm yeminin ardındaki tutku, kıskançlık ve yalanlar Unjoo'nun intiharının arkasındaki gizli gerçekle birlikte ortaya çıkar.

Sung-chan, 30 yıl önce Avustralyalı bir aileye evlatlık verilmiştir. Koreli kız arkadaşı Mari ile tanıştıktan sonra, öz annesini bulmak için Kore'ye gider ancak tek bulabildiği küçükken nerede bulunduğu olur. Mari ona evlenmeyi ve birlikte bir aile kurmayı teklif eder. Ancak Sung-chan onu ardında bırakarak yalnız başına bir yolculuğa çıkar. Sung-chan yolculuğu sırasında geçmişini anımsamaya çalışır, ama kafasındaki karmaşa yabancı bir ülke ve zamanda daha da artar. Geceyi geçirdiği otelde bir anne-kız görür. Garip bir rüya gibi otelde geçirdiği gece onu geçmişin anılarına alır götürür.

"Tam zamanında gelen ilkbahar yağmuru gibi, o da hayatıma öyle girdi yeniden..."Dong-ha, 2008 depremi ardından Çin'in Chengdu kentinin yeniden yapılandırılmasına yönelik inşaat projeleri gerçekleştirmek amacıyla şirketi adına bir iş seyahatine çıkmış 30'larında bir Koreli erkektir. Oradayken, tamamen raslantı eseri, Amerika'daki tahsili sırasında tanıştığı, aslen Chengdu'lu olan May ile karşılaşır. Mezun olduktan sonra May buraya dönmüş ve bir tur rehberi olarak çalışmaya başlamıştır. Dong-ha ve May belki de arkadaşlığın ötesine geçebilecek ya da birbirlerine yakınlaşabilecekken, bunları kavramaya ya da açıklamaya fırsat bulamadan kendi yollarına gitmişlerdir. Ancak şimdi bir kez daha yolları kesişmiştir...

Senin hayatın bundan daha ne kadar kötü olabilir? Avustralya da yapılan 1 milyon won ödülü olan bir yarışma. Ödülü kazanmak uğruna her karakterin hayatta kalmak için mücadele ettiği bir yaşam yarışmasıdır. (Bir nevi survivor) Bir pizza dağıtıcısı, bir barmen, eski bir denizci, finans yöneticisi, bir hukuk öğrencisi ve diğer üç yarışmacı oyunu kazanmak için evlerini terketmek zorundadırlar...

Yıl 1975. Jinhee dokuz yaşındadır. Babası evlat edinilmesi umuduyla onu bir yetimhaneye bırakır. Çok sevdiği babasının onu hiç tanımadığı çocukların arasına bırakıp gitmesine bir türlü inanmak istemez. Bu onun için yepyeni bir hayatın başlangıcıdır. Yetimhaneden kaçmaya çalışır. Gidecek bir yeri olmadığını ve babasının dönmeyeceğini anladığında yazgısını kabullenmekten başka çaresi kalmaz. Arkadaşları birer birer evlatlık alınıp ondan ayrılırken, yetimhanedeki hayatın hüzün dolu ayrılıklara gebe olduğunu anlar. Eve bir gün döneceği düşüncesinden vazgeçmesine rağmen, babasıyla olan hatıralarını hafızasından asla silemez.